Her hafta bir bloggeri "Haftanin Bloggeri"belirleyen Trendyol ailesi, bu hafta bizleri secti. Kendileriyle cok kisa bir soylesi gerceklestirdik. Bu mini roportajima goz atmak icin sizleri Trendyol'a davet ediyorum:
30 Haziran 2011 Perşembe
29 Haziran 2011 Çarşamba
0
Şirine Model olursa!
Sirinler hepimizin cocuklugunda en sevdigi cizgi filmlerden biridir. Hele sirine sari saclariyla beni hep kendine hayran birakmistir :) Harper's Bazaar dergisi Agustos sayisi icin Sirine'yi gercek bir model haline getirip Lanvin, Dolce&Gabbana gibi unlu markalari giydirerek bir moda ikonu haline getirmis! Bu arada, sirinler filmi Yaz aylarinda vizyona girecek. Ben sirinenin bu halini de cok begendim, siz ne dersiniz? :)
Lanvin - Louis Vuitton
Dolce&Gabbana - Marc Jacobs
26 Haziran 2011 Pazar
0
Yeni Bakım Önerileri
1. Selale Gül Suyu: Gül kokulu ürünleri her zaman çok sevmişimdir ama bu ürün bir başka :) Güş suyunu makyajınızı temizledikten sonra veya gün içinde sabahları uyandığınızda yüzünüze sürün, cildiniz yumuşacık oluyor. Bu arada Şelale Gül Suyu'nun markası. Ben yukarıdaki resimde gördüğünüzü kullanıyorum. Siz tabii ki başka markaları tercih edebilirsiniz.
2. Benefit Kaş Boyası: Kas boyasi makyaji tamamlayan en onemli unsurlurdan biri bence. Kendime alabilecegim guzel bir kas boyasi ararken Benefit'in "Brow zings" kas boyasini buldum. Paketin icinde yaninda tasiyabileceginiz kucuklukte bir cimbiz, iki farkli tonda boya rengi ve ufak firca bulunuyor. Cok kullanisli bir urun. Her an her yerde yaninizda tasiyabilir, kullanabilirsiniz. Siddetle tavsiye ediyorum. Sephorada satiliyor.
3. Essie "Pretty Edgy" oje: Gunun birinde yesil oje surup, yesil yesil gezecegim aklimin ucundan gecmezdi :p taa ki Essie'nin Pretty Edgy ojesini kesfedene kadar. Asagidaki resimde ellerimde nasil durdugunu gorebilirsiniz. Yaz gelmisken farkli bir renk arayisindaysaniz bu yesil renk ozellikle yanik ellerde cok guzel duruyor. Essie.com.tr sitesinde satista ayni zamanda Sevil magazalarinda bulabilirsiniz.
4. Johnson's Shea & Cocoa Butter Baby Oil Gel: Twitter'dan takip edenler bu haberi daha once duydular. Johson's Baby Oil'in kakaolusu cikmis. Ben Amerika'dan gelmeden once almistim henuz Turkiye'de yok, biliyorum. Gecen hafta yanmak icin surdum ve sonuc muhtesem oldu. Hem kakaolu olmasi size guzel bir koku veriyor hem de cok guclu bronzlasmanizi sagliyor. Yurtdisina gidecek olan arkadasiniz varsa en yakin zamanda siparis verin derim :)
5. MAC Lustreglass Parlatici: Ben koyu renkte ruj surmeyi pek sevmeyenlerdenim o yuzden surekli fazla renkli olmayan parlaticlar arayisindayim. MAC'in Lustreglass serisinden 4 farkli renkte parlatici aldim. Boylari yukaridaki resimde gordugunuz gibi ufak oldugu icin cantaniza cok rahat koyabiliyorsunuz. Muhtesem bir renk veriyor ve cok guzel parlatiyor.
6. NARS Anjelika Allik: Yaz icin favori olan urunlerimden biride NARS'in alligi. Icinde aynasi olan bu allik cok hafif bir pembelik veriyor, tam aradigim gibi.
Bu aralar kesfettigim yeni ve paylasilasi urunler bunlar oldu. Umarim onerilerim sizinde ihtiyaclarinizi giderir :)
24 Haziran 2011 Cuma
0
Hak ettiği değeri bulamayan bloglar serisi; vol.2
Selamın aleyküm sevgili blogger kardeşlerim.
Ülkemizdeki siyasetin gidişatına bakacak olursak, üst satırdaki girizgahım pek bir yerinde oldu. "Ne olacak bu memleketin hali?" muhabbeti hiç tarzım olmadığı için, biz işimize bakalım.
Şefin Salatası; Yazarı Cem Akaş. Gerçek hayatta da bir yazar. Yazdığı ve dilimize çevirdiği kitaplarla gönlümün en güzel köşelerinden birine sahip. Aklınıza gelebilecek her şeyden bahsettiği yazıları var. Bloguna dair en güzel tanımı yine kendisi yapmış; "okuma-izleme-yaşama notları". Takip etmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. (Bu arada çok sevdiğim, inanılmaz eğlenceli ve "Abi kesinlikle!" dedirten bir eserini burada link etmekten çekinmiyorum; bir ilişki nasıl olmalıdır birinci manifesto )
Karpuz Kabuğuna Yazılar Yazmak; Yazarı Ali Lidar. Genelde şiirler ve öyküler yazıyor. Bildiğiniz gibi değil. Okuduğunuzda elinizi kalbinize götürdüğünüz, gözlerinize toz kaçıran edebi metinler. Hepimizin başından geçmiş şeyleri öyle içten ve güzel bir dille anlatıyor ki şapka çıkartmamak elimde değil. Kendisini tanıdığım Alengirli Şiir'ini ise aşk meşk olaylarına dair bir şeyler yaşamış her insan evladı okumalı.
Gözlük Gibiler; Yazarı Yeldem. Yazılarını tanımlamakta güçlük çekiyorum. O da her şeye dair yazanlardan. Lakin bahsettiği her şey biraz farklı. Bir koku, içine işlemiş küçücük bir an, o gün çektiği bir fotoğraf ve hissettirdikleri. Ay kızın canım blogunu nasıl sıkıcı anlattım. Köşe yazılarından oluşmuş bir kitap gibi. Okudukça okuyasınız geliyor. En sevdiğim bloglar arasında kesssin ilk beşte. O denli güzel. Ben blogunu anlatamamış olsam da, güzel kızımız derdini gayet muazzam bir şekilde anlatıyor. Aa! Bak hala duruyorsunuz. Koşsanıza.
Merhaba; Yazarı Yaprak. Tam bir "her şey" blogu. Kitaplar, videolar, şarkılar, filmler, bizzat çektiği fotoğraflar, sevimli günlüğümsü yazılar. En sevdiğim blog tarzını, böyle harika bir hatun hayata geçirince tadından yenmez olmuş.
Bu bir blog kaydıdır; Yazarı Stickman. Stickman'i ve yazılarını -aynı zamanda insanı gülmekten altına işeten çizgi roman tadında çizimlerini- bilmeyeniniz var ise çok ayıp ediyor. Açık ara okurken en çok eğlendiğim blog. Kaç defa gülmekten sandalyeden düştüğümü ben bilirim. En basit şeyleri bile öyle güzel karikatürize ediyor ki; kahkahalarınıza ne hakim, ne de avukat olabiliyorsunuz. Hem benim gibi böyle seviyesiz espriler de yapmıyor. -Aynı zamanda gerektiği yerde ciddiyeti elinde alıp onu ustaca kullanıyor.- Gülmekten adamı hüngür hüngür ağlatan biri var ise, kesinlikle Stickman'dir.
Evvet canlarım, bir programımızın daha sonuna geldik. "Abi benim blogum da hak ettiği değeri bulamıyor!" derseniz, bana mail atmaktan çekinmeyin. Ama baştan söyleyeyim; alınmaca, gücenmece yok. İster öperim, ister okşarım; ister yazarım, ister yazmam.
Kedileri sevin, bol bol su için.
Sevgiler.
Ülkemizdeki siyasetin gidişatına bakacak olursak, üst satırdaki girizgahım pek bir yerinde oldu. "Ne olacak bu memleketin hali?" muhabbeti hiç tarzım olmadığı için, biz işimize bakalım.
Şefin Salatası; Yazarı Cem Akaş. Gerçek hayatta da bir yazar. Yazdığı ve dilimize çevirdiği kitaplarla gönlümün en güzel köşelerinden birine sahip. Aklınıza gelebilecek her şeyden bahsettiği yazıları var. Bloguna dair en güzel tanımı yine kendisi yapmış; "okuma-izleme-yaşama notları". Takip etmenizi şiddetle tavsiye ediyorum. (Bu arada çok sevdiğim, inanılmaz eğlenceli ve "Abi kesinlikle!" dedirten bir eserini burada link etmekten çekinmiyorum; bir ilişki nasıl olmalıdır birinci manifesto )
Karpuz Kabuğuna Yazılar Yazmak; Yazarı Ali Lidar. Genelde şiirler ve öyküler yazıyor. Bildiğiniz gibi değil. Okuduğunuzda elinizi kalbinize götürdüğünüz, gözlerinize toz kaçıran edebi metinler. Hepimizin başından geçmiş şeyleri öyle içten ve güzel bir dille anlatıyor ki şapka çıkartmamak elimde değil. Kendisini tanıdığım Alengirli Şiir'ini ise aşk meşk olaylarına dair bir şeyler yaşamış her insan evladı okumalı.
Gözlük Gibiler; Yazarı Yeldem. Yazılarını tanımlamakta güçlük çekiyorum. O da her şeye dair yazanlardan. Lakin bahsettiği her şey biraz farklı. Bir koku, içine işlemiş küçücük bir an, o gün çektiği bir fotoğraf ve hissettirdikleri. Ay kızın canım blogunu nasıl sıkıcı anlattım. Köşe yazılarından oluşmuş bir kitap gibi. Okudukça okuyasınız geliyor. En sevdiğim bloglar arasında kesssin ilk beşte. O denli güzel. Ben blogunu anlatamamış olsam da, güzel kızımız derdini gayet muazzam bir şekilde anlatıyor. Aa! Bak hala duruyorsunuz. Koşsanıza.
Merhaba; Yazarı Yaprak. Tam bir "her şey" blogu. Kitaplar, videolar, şarkılar, filmler, bizzat çektiği fotoğraflar, sevimli günlüğümsü yazılar. En sevdiğim blog tarzını, böyle harika bir hatun hayata geçirince tadından yenmez olmuş.
Bu bir blog kaydıdır; Yazarı Stickman. Stickman'i ve yazılarını -aynı zamanda insanı gülmekten altına işeten çizgi roman tadında çizimlerini- bilmeyeniniz var ise çok ayıp ediyor. Açık ara okurken en çok eğlendiğim blog. Kaç defa gülmekten sandalyeden düştüğümü ben bilirim. En basit şeyleri bile öyle güzel karikatürize ediyor ki; kahkahalarınıza ne hakim, ne de avukat olabiliyorsunuz. Hem benim gibi böyle seviyesiz espriler de yapmıyor. -Aynı zamanda gerektiği yerde ciddiyeti elinde alıp onu ustaca kullanıyor.- Gülmekten adamı hüngür hüngür ağlatan biri var ise, kesinlikle Stickman'dir.
Evvet canlarım, bir programımızın daha sonuna geldik. "Abi benim blogum da hak ettiği değeri bulamıyor!" derseniz, bana mail atmaktan çekinmeyin. Ama baştan söyleyeyim; alınmaca, gücenmece yok. İster öperim, ister okşarım; ister yazarım, ister yazmam.
Kedileri sevin, bol bol su için.
Sevgiler.
23 Haziran 2011 Perşembe
0
H&M'de Versace Ruzgarı ve Ankaralılara müjde!
H&M, 2011 sonbaharında tasarım işbirliğinin, dünyanın en efsanevi moda markalarından biri olan Versace ile yapılacağını duyurdu. Kreatif Direktörü Donatella Versace tarafından H&M’e özel materyallerle tasarlanan bu özel koleksiyon kadın, erkek ve ev için seçilmiş ürünleri içerecek.
17 Kasım’da online mağazanın yanı sıra dünya çapında yaklaşık 300 mağazada satışa sunulacakmis. Bunun yanı sıra, Donatella Versace 19 Ocak’tan itibaren sadece H&M online mağazalarının yer aldığı ülkelere özel bir bahar koleksiyonu da tasarladı.
“H&M ile işbirliği yapacağım ve H&M’in geniş müşteri kitlesine ulaşma fırsatını bulacağım için çok heyecanlıyım. Koleksiyon, her yerdeki H&M ve Versace hayranları için mükemmel, tipik bir Versace olacak” demiş Donatella Versace.
Versace, Karl Lagerfeld, Stella McCartney, Comme des Garçons, Jimmy Choo ve en yakında Lanvin’den sonra, özel tasarımcı koleksiyonunda H&M ile işbirliği yapan en son marka oldu Versace. H&M için, Donatella Versace bazı klasik Versace tasarımlarını yeniden yorumlamak için arşivleri incelemiş. Kadın giyim koleksiyonunda hakimiyet, yüksek topuklar ve kostüm takıları gibi aksesuarlarla birlikte kombinlenen, süslemeli deri ve ipeksi renkli baskıları içeren, sezon ruhuna tam olarak uyan elbiselerde olacakmis. Erkek koleksiyonunda ise smokinin yanı sıra keskin kesimlere odaklanacak ve erkekler için kemerlerle aksesuarları da içerecek. H&M’in yaptığı bir tasarımcı işbirliğinde ilk kez, yastık ve yatak örtüsü gibi ev ürünleri de koleksiyonda yer alacak.
Donatella Versace, Versace for H&M koleksiyonundan bir elbiseyi de, 20 Haziran’da Milano’da gerçekleşecek Versace Erkek Defilesi’nde giydi. Elbise ile resmini aşağıda görebilirsiniz. Ben cok beğendim :)
Koleksiyonun sonucunda neler cıkacağını merakla bekliyorum.
Bu arada Ankaralılara bir müjde veriyorum.
H&M’in Ankara’daki ilk büyük açılışı 17 Eylül’de Cepa Alışveriş Merkezi’nde H&M’in Ankara’daki ikinci mağaza açılışı ise 24 Eylül’de Gordion Alışveriş Merkezi’nde gerçekleşecekmis. Simdiden ajandaniza not edin derim :)
19 Haziran 2011 Pazar
0
Garip çilekeş blogcuyu bekleyen 5 büyük tehlike!
Merhabalar efendim. Seçimler, iş-güç, seyahat falan derken uzak kaldım çok sevdiğim blog olayından. Aslında sadece blog değil internet denen olaydan uzak kaldım. Ama sizleri daha fazla bensiz bırakamazdım. Bunu hak etmiyordunuz. Hayır hayırrr nelourr yapma bunu bize, yine mi demenizin bir çaresi yok yazmaya başladım bile :) Bugün biz masum, garip, çilekeş blogcuları bekleyen 5 büyük tehlikeden bahsedeceğim. Dikkat! etmemiz gereken dış mihraklar nelermiş bakalım, öhömm.
1. Twitter
Son zamanlarda bir blogcu insanının en büyük düşmanı bu Twitter denen şeytan aletidir sevgili blogger dostları. Aklına bir konu gelen blogger insanı ""yaa şimdi kim bloga yazacak bunu" düşüncesine kapılarak hemen düşüncesini 140 karakterle sınırlandırıp ateşlemektedir tweeti. Üstüne bir de RT tarzı alicengiz oyunları da eklenince kişi "yaa lan bu daha iyiymiş, blogda o kadar yazıyoruz 10 kişi ancak okuyor" demeye başlar. Lütfen gelmeyelim bu oyuna. Twitter demek israil demek abd demek. Çilekeş garip blogcunun devrimine engel olmasına izin vermeyin bu şeytan aletinin!! Allah allah seslerini duyar gibiyim!!
2. Blog'da Tek Başına
Home Alone filminin blog versiyonu. Blog Alone. Blog'da tek başına. Başrolde ise yine garip çilekeş blogcu yoldaşlar var. Bazı blogcu arkadaşlarımız aşırı asosyal olduklarından şu platformda bile bir kaç arkadaş edinmemiyorlar. Blogcumuz bakıyor diğer blogcuların elinde çikolatalar püskevitler, şakalaşıyor, geyik yapıyorlar. O blogcu içinden de olsa diyor ben niye yapamıyorum benim niye blogcu arkadaşalarım yok, beni neden sevmiyorsunuz diyor ve kaçınılmaz son blog olayından sıkılıp bırakıyor. Büyük kayıp. Anlayacağınız blog sadece yazdığımız bir yer değil bir ortam. Her yerde her blogda eliniz olmalı öyle daha güzel. Vallahi benim çok zevk almamın sebebi diğer bloglarla fazla etkileşim altında olmamdır bence. Ama benim iktidarımda bu sorunları da çözeceğiz inşallah. Beraber yürüyeceğiz bu yollarda...
3. Aşırı sosyallik
Yukarda belirtmiş olduğum aşırı asosyalliğin yanı sıra fazla sosyallik de zararlı bir blogcu için. Öyle insanlar tanıyorum ki adam evi sadece yatmak için kullanıyor. Otel gibi. İşten çıktığı gibi oralarda buralarda. Eee böyle bir insandan nasıl blog yazmasını beklersiniz eve gitmiyor adam bloga mı zaman ayırsın. O yüzden ortayı bulmak gerek az da olsa eve gitmek gerek. İş yerinde benim gibi yoğun olanlar zaten eve gitsem de rahatlasam derdinde olduğu için sorun yok. Yazarken rahatlamak :) Fazla gezme tozma demek blog yok demek ona göre. Blogcu yoldaşlardan bunu gözardı etmemelerini diliyorum! Çok gezenin ayağına bok bulaşır diye boşuna dememişlerdir sanırım. Vallahi bulaşıyor, "evim evim güzel evim" tamlamasını kendine kılavuz edinen blogcuları selamlıyorum!
4. Siyaset
Bloglarda siyaset. Ben çok yapıyorum daha doğrusu yapıyordum artık yapmayı düşünmüyorum. Beni yoruyor çünkü. Sinirleniyorum falan gerek yok. 3,5 senedir bloglarda tanıdığım çok sevdiğim bazı insanlardan sırf siyasi düşüncelerinin aşırı zıtlığı yüzünden nefret ettiğimi farkettim. Belki siyaset denen o iki ucu boklu değnek olmasa daha farklı olurdu. Neler kaçırdım neler ah ahh :P:p O yüzden siyasetten kaçınmak bence en iyisi. Özellikle böyle kişisel ve genel bloglardan. Ben kaçınacağım sizde kaçının. Buradan tüm ampülcülerden, çakma sosyalist (haha pardon) gençlerden özür diler, benim iktidarımda görüşeceğiz!! demek isterim. Yaşasın ileri demokrasi ulan :)
5. Anonimliği kaybetmek
Bloglarda anonimliğini kaybetmek demek bence götü başı kaybetmekle aynı kapıya çıkıyor. Haha :) Şanıyla şöhretiyle yazan arkadaşlar ayy ne var canım aklıma ne gelirse yazıyorum dese de pek itimat etmiyorum ben onlara. Blog demek anonimlik demek, böyle değişik isimler demek. Düşünsenize herkes ahmet34.blogspot.com veya aysecan1990.blogspot.com tarzında bloglar kim ister. Midem kalktı resmen. Böyle sevimli sevimli, cips yiyemeyenleri, inekleri, stockholm sendromuna kapılanları, zodyaklıları falan ne güzel. Çok gördüm anonimliğini zamanla kaybedip sonra blogunu kapatanları. En az 5 örnek veririm şu anda farklı isimle dolaşan eski blogculardan yaa :) Başta da dedğim gibi anonimliğini kaybeden blogunu da kaybeder zamanla. Akıllı olun :P
Etrafta dolaşan daha bir çok tehlike var. Mesela yeşil gözlü, maviz gözlü sarışın öğretmen kızlar. (haha) Kanmamak elde değil ama blogların yükselişi için fedekarlık etmek gerek. İçin için yanıyor bu gönlüm ama durmak yok bloglamaya devam. Tüm blogcu yoldaşları selamlar gözlerinden öperim. Tanrı blogcuyu korusun ve yüceltsin!!
1. Twitter
Son zamanlarda bir blogcu insanının en büyük düşmanı bu Twitter denen şeytan aletidir sevgili blogger dostları. Aklına bir konu gelen blogger insanı ""yaa şimdi kim bloga yazacak bunu" düşüncesine kapılarak hemen düşüncesini 140 karakterle sınırlandırıp ateşlemektedir tweeti. Üstüne bir de RT tarzı alicengiz oyunları da eklenince kişi "yaa lan bu daha iyiymiş, blogda o kadar yazıyoruz 10 kişi ancak okuyor" demeye başlar. Lütfen gelmeyelim bu oyuna. Twitter demek israil demek abd demek. Çilekeş garip blogcunun devrimine engel olmasına izin vermeyin bu şeytan aletinin!! Allah allah seslerini duyar gibiyim!!
2. Blog'da Tek Başına
Home Alone filminin blog versiyonu. Blog Alone. Blog'da tek başına. Başrolde ise yine garip çilekeş blogcu yoldaşlar var. Bazı blogcu arkadaşlarımız aşırı asosyal olduklarından şu platformda bile bir kaç arkadaş edinmemiyorlar. Blogcumuz bakıyor diğer blogcuların elinde çikolatalar püskevitler, şakalaşıyor, geyik yapıyorlar. O blogcu içinden de olsa diyor ben niye yapamıyorum benim niye blogcu arkadaşalarım yok, beni neden sevmiyorsunuz diyor ve kaçınılmaz son blog olayından sıkılıp bırakıyor. Büyük kayıp. Anlayacağınız blog sadece yazdığımız bir yer değil bir ortam. Her yerde her blogda eliniz olmalı öyle daha güzel. Vallahi benim çok zevk almamın sebebi diğer bloglarla fazla etkileşim altında olmamdır bence. Ama benim iktidarımda bu sorunları da çözeceğiz inşallah. Beraber yürüyeceğiz bu yollarda...
3. Aşırı sosyallik
Yukarda belirtmiş olduğum aşırı asosyalliğin yanı sıra fazla sosyallik de zararlı bir blogcu için. Öyle insanlar tanıyorum ki adam evi sadece yatmak için kullanıyor. Otel gibi. İşten çıktığı gibi oralarda buralarda. Eee böyle bir insandan nasıl blog yazmasını beklersiniz eve gitmiyor adam bloga mı zaman ayırsın. O yüzden ortayı bulmak gerek az da olsa eve gitmek gerek. İş yerinde benim gibi yoğun olanlar zaten eve gitsem de rahatlasam derdinde olduğu için sorun yok. Yazarken rahatlamak :) Fazla gezme tozma demek blog yok demek ona göre. Blogcu yoldaşlardan bunu gözardı etmemelerini diliyorum! Çok gezenin ayağına bok bulaşır diye boşuna dememişlerdir sanırım. Vallahi bulaşıyor, "evim evim güzel evim" tamlamasını kendine kılavuz edinen blogcuları selamlıyorum!
4. Siyaset
Bloglarda siyaset. Ben çok yapıyorum daha doğrusu yapıyordum artık yapmayı düşünmüyorum. Beni yoruyor çünkü. Sinirleniyorum falan gerek yok. 3,5 senedir bloglarda tanıdığım çok sevdiğim bazı insanlardan sırf siyasi düşüncelerinin aşırı zıtlığı yüzünden nefret ettiğimi farkettim. Belki siyaset denen o iki ucu boklu değnek olmasa daha farklı olurdu. Neler kaçırdım neler ah ahh :P:p O yüzden siyasetten kaçınmak bence en iyisi. Özellikle böyle kişisel ve genel bloglardan. Ben kaçınacağım sizde kaçının. Buradan tüm ampülcülerden, çakma sosyalist (haha pardon) gençlerden özür diler, benim iktidarımda görüşeceğiz!! demek isterim. Yaşasın ileri demokrasi ulan :)
5. Anonimliği kaybetmek
Bloglarda anonimliğini kaybetmek demek bence götü başı kaybetmekle aynı kapıya çıkıyor. Haha :) Şanıyla şöhretiyle yazan arkadaşlar ayy ne var canım aklıma ne gelirse yazıyorum dese de pek itimat etmiyorum ben onlara. Blog demek anonimlik demek, böyle değişik isimler demek. Düşünsenize herkes ahmet34.blogspot.com veya aysecan1990.blogspot.com tarzında bloglar kim ister. Midem kalktı resmen. Böyle sevimli sevimli, cips yiyemeyenleri, inekleri, stockholm sendromuna kapılanları, zodyaklıları falan ne güzel. Çok gördüm anonimliğini zamanla kaybedip sonra blogunu kapatanları. En az 5 örnek veririm şu anda farklı isimle dolaşan eski blogculardan yaa :) Başta da dedğim gibi anonimliğini kaybeden blogunu da kaybeder zamanla. Akıllı olun :P
Etrafta dolaşan daha bir çok tehlike var. Mesela yeşil gözlü, maviz gözlü sarışın öğretmen kızlar. (haha) Kanmamak elde değil ama blogların yükselişi için fedekarlık etmek gerek. İçin için yanıyor bu gönlüm ama durmak yok bloglamaya devam. Tüm blogcu yoldaşları selamlar gözlerinden öperim. Tanrı blogcuyu korusun ve yüceltsin!!
Etiketler:
Blog Dünyası,
blogcuları bekleyen tehlikeler,
ukturk
17 Haziran 2011 Cuma
0
GalataModa 2011
7-11 Haziran tarihlerinde Akaretler'de GalataModa gerceklesti. Bence yer olarak Akaretler kesinlikle cok daha dogru bir secim. Hem etrafinda alisveristen sonra bir seyler atistirabileceginiz bir cok cafe ve restaurant var hemde alanlar cok daha genis. Yanliz benim tek kritigim, ki senelerdir devam eden GalataModa icin dusundugum tek eksik buydu, kabinler! Kabinler o kadar ufak ki bir seyi denemeye kalksaniz deneyemiyorsunuz. Acikca soyluyorum almayi dusundugum bir cok seyi kabinde denemekte zorluk cekecegimi bildigimden denemedim bile.
Gormeye deger, ilginc, eglenceli bir cok tasarim vardi yine GalataModa'da..
Bu ayakkabilari gorunce aklima Sertab Erener'den Rengarenk sarkisi geldi :)
Iste en eglendigim an :) FashionFun by Limango aynasinda bir uzadik. bir kisaldik, bir sismanladik, bir zayifladik :)
Zeynep Erdogan'in gecen sene gerceklestirdigi defilesinde onu hatirlamamiza ve bazi yorumcular tarafindan elestirilmesine sebep olan "el" temasiyla dolu kiyafetleri GalataModa'da satisataydi. Kiyafetlerden cok benim ilgimi bu yaka igneleri cekti :)
Tum tasarimcilar bu gordugunuz tenteler icerisinde kendilerine ayrilmis koselerinde urunlerini sergiledi.
Biz bu elbiseleri cozemedik, yorumsuz kaldik ?!
Benim icin GalataModa'nin favorileri Ozgur Masur, Tuvana Buyukcinar, Zeynep Tosun ve Kiki Design oldu..
Bu arada gozume carpan bir detay Ozgur Masur'un canta tasarlamasi oldu. Gozlerim tasarimcilari ararken kendi standinin basinda durup gelenlerle tek tek ilgilenen tek isim Simay Bulbul'du. Simay Bulbul'u bir kez daha bu duyarliligi icin buradan tebrik ediyorum.
Kiki Design'in bayildigim urunleri.. Hele "O oyle bir Istanbul ki, icinde sen varsan guzel..." yazan canta benim icin GalataModa'nin en favori urunu haline geldi.
Ve kendime aldigim yine Kiki Design'in eglenceli sac tokasi. "I'm not short I'm just Fun Size" ( Ben kisa degilim, sadece eglenceli boydayim) diyor :) Benim gibi minik boylular icin super bir secim :)
Peki ben ne giydim? Bu soruyu soracaginiza inanarak kendimi de fotografladim :)
Pantalonum gecen aylarda Kelebek gazetesinde roportaj verdigimde giydigim leoplarli Topshop pantalonum. Bluzum American Apparel, sandaletlerim Halston, cantam ise Balenciaga.
Herseyiyle keyifli bir GalataModa gezdik. Tek dilegim seneye daha genis, daha rahat kabinlerde kiyafetler deneyebilmek :)
16 Haziran 2011 Perşembe
0
Christian Loboutin'in ilginç LookBook'u
Christian Louboutin yeni bir lookbook hazırlamış. Lookbook'da tanıtılan her ürün ünlü ressamların portrelerine benzetilmiş. Ortaya ilginç ve sıra dışı fotoğraflar cıkmış.
Sözu fazla uzatmadan sizi fotoğraflarla baş başa bırakıyorum..
Sözu fazla uzatmadan sizi fotoğraflarla baş başa bırakıyorum..
15 Haziran 2011 Çarşamba
0
House of paper: Kağıthane!
Gecen hafta bir grup arkadaşımla Karaköy’deki Bej Kahve'de kahvaltı ettik. Bu aralar İstanbul'da güzel bir yerde kahvalti etmek istiyorsanız Bej Kahve'ye mutlaka gitmeniz gerek. Bugüne kadar ettiğim en guzel kahvaltıydı! Hele kağıt pastırma favorim oldu!
Daha sonra Bej Kahve'nin arka tarafında bulunan Kağıthane (house of paper) adlı kağıttan tasarımların bulunduğu yer'i gezdik. Kağıthane’nin şöyle bir sloganı var: ‘Buradaki hiçbir şeye ihtiyacın yok, ama gördüğünde hepsini isteyeceksin! Gercekten de öyle oluyor. İçeri girer girmez neye bakacağınızı şaşırıyorsunuz ve herşeyi almak istiyorsunuz. Ürünlerde daha çok İstanbul teması hakim. Ama her zevke göre bir şeyler bulmak mümkün.
Benim favori ürünlerim neler oldu?
Daha sonra Bej Kahve'nin arka tarafında bulunan Kağıthane (house of paper) adlı kağıttan tasarımların bulunduğu yer'i gezdik. Kağıthane’nin şöyle bir sloganı var: ‘Buradaki hiçbir şeye ihtiyacın yok, ama gördüğünde hepsini isteyeceksin! Gercekten de öyle oluyor. İçeri girer girmez neye bakacağınızı şaşırıyorsunuz ve herşeyi almak istiyorsunuz. Ürünlerde daha çok İstanbul teması hakim. Ama her zevke göre bir şeyler bulmak mümkün.
Benim favori ürünlerim neler oldu?
Bu muhteşem ürünleri almak istiyorsanız adresi:
Her gün 08.00-19.00 arası açık olan Kağıthane (house of paper) mağazasını pazar günleri ise 10.00-16.00 saatleri arasında ziyaret edebilirsiniz. Bu arada internet siteleri üzerinden de alışveriş edebilirsiniz.
Kemankeş Cad.
Fransız Geçidi No. 11 Karaköy
Tel. 0212 251 71 95
14 Haziran 2011 Salı
0
Angelina Jolie'nin Louis Vutton markasının yeni yüzü olacağı haberini aylar öncesinde duymuştuk. Ben doğruyu söylemek gerekirse böyle güzel bir sonuç cıkacağını hayal edememiştim. WWD gazetesinin haberine göre yüzünde hiç makyaj yokmuş ama gözlerindeki siyah far bunun dogru olmadığını kanıtladı :) Angelina Jolie'nin bu reklam için 10 milyon dolar aldığı ve ücretinin yarısınıda yardım amaçlı bağışladığı söylendi. Reklam Cambodia'da Annie Leibovitz tarafından çekilmiş. Bu arada reklamın teması Angelina Jolie'yi en doğal haliyle, yalın ayak, ve kendi kiyafetleriyle 6 sene önce satın aldığı Louis Vuitton çantasi ile çekip, markanın değerini yansıtmakmış..
Bu fikir ve tema ile birlikte Angelina Jolie kesinlikle doğru seçim..
Sizler ne dersiniz?
Angelina Jolie'nin Louis Vuitton reklamı!
Angelina Jolie'nin Louis Vutton markasının yeni yüzü olacağı haberini aylar öncesinde duymuştuk. Ben doğruyu söylemek gerekirse böyle güzel bir sonuç cıkacağını hayal edememiştim. WWD gazetesinin haberine göre yüzünde hiç makyaj yokmuş ama gözlerindeki siyah far bunun dogru olmadığını kanıtladı :) Angelina Jolie'nin bu reklam için 10 milyon dolar aldığı ve ücretinin yarısınıda yardım amaçlı bağışladığı söylendi. Reklam Cambodia'da Annie Leibovitz tarafından çekilmiş. Bu arada reklamın teması Angelina Jolie'yi en doğal haliyle, yalın ayak, ve kendi kiyafetleriyle 6 sene önce satın aldığı Louis Vuitton çantasi ile çekip, markanın değerini yansıtmakmış..
Bu fikir ve tema ile birlikte Angelina Jolie kesinlikle doğru seçim..
Sizler ne dersiniz?
12 Haziran 2011 Pazar
0
Thanx & Co'nun renkli dünyası!
Thanx&Co markasi ile tanismam ben burada yokken supriz sekilde odami yenileyen Annem sayesinde oldu.. Yukarida resimde gordugunuz yastiklari ve rengarenk yatak ortumu gorunce asik oldum. Renkli giyinmeyi cok seven bir insan olarak birde moda asigi olan benim odama pek yakisti Thanx&Co'nun eglenceli urunleri. Bu fikirle yola cikarak Thanx&Co'nun Ulus'da bulunan sirin mi sirin ofislerini ziyaret ettim.
Thankx&Co'nun kuruculari Melda Aksu, Zeynep Ilicali ve Emrah Kutlar getirdikleri ürünler kadar güzel ve eğlenceliler.
Thanx&Co markasi cok yeni bir marka. Yurtdisindan farkli markalarin eglenceli urunlerini bir araya getiriyorlar. Markalarinin en onemli ozelligi ise kazanclarinin belli bir kismini yardim icin ayirmalari. Markanin ortaklarindan Melda Aksu, getirdikleri markalar arasindan en one cikan markalari olarak Bokja’yi gosteriyor. Bokja tasarimlarini Beyrut’tan ozel olarak getirdiklerini soyluyor.
Benim Thanx&Co’nun icinde barindirdigi markalar arasindan en cok ilgimi ceken Anthropologie markasi oldu. Anthorpologieyi eminim hepiniz bir yerlerden duymussunuzdur. Amerika’nin ozellikle genclere hitap eden ender markalarindan biri. Anthropologie sadece bir giyim markasi degil ayni zamanda aksesuar ve ev dekorasyonu konusundada cok basarili bir marka. Yukaridaki resimde gordugunuz ve benimde odamda bulunan yatak ortusu Anthropologie’den..
Veeee işte beni bitiren lamba! Moda ve ayakkabı delisi bir kiz için bu ayakkabılarla süslenmiş lamba nasıl bir şeydir?!
Ofisden iceri girdiğimde gözüme kestirdiğim ve “favori” belirlediğim bir çok parca oldu. Bunlardan bir tanesi yukarıdaki resimde göreceğiniz gerçek kot pantalon görünümüyle yapılmış sandalyeler oldu. Bugun bir ofisim olsa sanırım buradan alacağım ilk parçalar bu sandalyeler olurdu :)
Ve diğer favori parçalarım..
Bir daha ki New York seyahatimi bu cantayla gerceklestireceğim :p
Veeee işte beni bitiren lamba! Moda ve ayakkabı delisi bir kiz için bu ayakkabılarla süslenmiş lamba nasıl bir şeydir?!
Ofisden iceri girdiğimde gözüme kestirdiğim ve “favori” belirlediğim bir çok parca oldu. Bunlardan bir tanesi yukarıdaki resimde göreceğiniz gerçek kot pantalon görünümüyle yapılmış sandalyeler oldu. Bugun bir ofisim olsa sanırım buradan alacağım ilk parçalar bu sandalyeler olurdu :)
Ve diğer favori parçalarım..
Bir daha ki New York seyahatimi bu cantayla gerceklestireceğim :p
Thanx&Co aynı zamanda bir mimarlik firmasi. Proje olarak restoran, otel, rezidans, evlerin iç giydirmelerinide yapıyorlar. Ve bizlerin en çok ilgisini çekeceği yenilik ise genç tasarımcıların ürünlerini kendi öfislerinin içinde satacak olmaları. Bu renkli dünyayı ziyaret etmek isteyenlere adresi:
Adnan Saygun Cad. 42/B, Ulus, Istanbul Tel: 0212-2797060
Bu arada beni ağırlayan ve ofisinin kapılarını açan Zeynep Ilıcalı ve Melda Aksuya teşekkür ediyorum :)
Zeynep Ilicali - Melda Aksu
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)