30 Mart 2011 Çarşamba

0

Şimdi bunlar moda: Meyveler!

Modanın yapamayacağı şey yok, bizlerin üstüne giydirmeyecegi şey de yok! :) Bugüne kadar üstünüzde meyve desenleriyle dolaşmak hiç aklınıza geldi mi? işte bu nasıl olur bu sene bir çok defilede açık açık gördük.
Bu trendi takip edip bir çok marka ayakkabı, kolye, yüzük, küpe, toka aklınıza ne gelirse üzerine muz,çilek,kivi sevilen her hangi bir meyveyi yerleştirip bu trende bizleri sürüklemeye başladılar.. Şimdi her markanın üzerinde meyve deseni olan bir ürünü var. işte bu trendin örnekleri..

28 Mart 2011 Pazartesi

0

YGS'deki FiL | kırışıkşız ve beyaz!

Merhaba. Malumunuz dün 27.03.2011 tarihinde YGS sınavı yapıldı. Hani şu eski adıyla Öss'nin ilk aşaması yapıldı. Gençler sınava girdik çıktı. Ama aldığım duyumlara göre sınav onlara bir girmiş çıkmış. Kısmet bu işler arkadaşlar bugün o size, yarin siz ona. Çalışmaya devam:P Evet mağduriyetler üzerinden espri yapmaya çalışıyorum her ne kadar beceremesem de ama ben eğlendim haha :)Ayrıca bu sınavın en çok ön plana çıkan şeyi bir FİL'idi. Evet fil!


Bugün şirkette sınava giren olmasa bile galiba giren yakını, kardeşi, çocuğu olan çok olduğundan bir FİL muhabbetidir gidiyordu. Ne lan bu fil diye diye dolandım tüm gün. Hani bilmediğimi de söyleyemiyorum, derken sınavda bir soru olduğunu öğrenmiş bulundum. "Heeaa yaa o soru mu ben olsam yapardım vallahi, şimdiki gençlerin kafası bir havalarda" dedim umarsızca. Altı üstü soru canım ne olacak ki yani dedim içimden.

Sonra akşam eve geldim yemek falan yedim bilgisayarı açtım, dedim lan ne bu fil bir bakayım derken nasıl bir geyiği kaçırdığımı gördüm. O çözerim ne var ki dediğim soruyu şöyle bir okudum bakalım nasılmış diye. Yok arkadaş anlayabiliyorsun da bir şeyler saçmalıyor klasik felsefe sorusu. Ama aspirin, kırışıksız bir fil gibi tabirler yüzünden hemen "kırışıksız ne demek botoks yaptırmış fil mi" yani gibi çapsız espriler geçtiğimden dolayı aklımdan odaklanamadım soruya yoksa oo kesin yani çözerim.!!1 Soru mu işte o soru!!

"Filler neden büyük, gri ve kırışıktır? Çünkü ufak, beyaz ve yuvarlak olsalardı aspirin olurlardı. Beyaz bir fil hayal ederek ona ‘beyaz bir fil’ diyebiliriz. Kırışıksız bir fil de ‘kırışıksız bir fil’ olur. Başka bir deyişle büyüklük, grilik ve kırışıklık, Aristoteles‘in bir fili fil yapan şeyin ne olduğunu tanımlama sınavını geçemez. Çünkü aspirin gibi ufak, beyaz ve yuvarlak bir şey bir fil olamaz ve böyle bir nesneyle karşılaştığımızda aklımıza ‘hey, ağzına attığın bir aspirin mi yoksa alışılmamış türden bir fil mi?’ diye sormak gelmez."

Bu parçada varlıkla ilgili aşağıda verilenlerden hangisi sorgulanmaktadır?

A) Zorunlu varlık – Mümkün varlık ayrımı
B) Özsel – İlineksel nitelikler
C) Ana maddenin neliği
D) Madde ve form ilişkisi
E) Var olma – olmama sorunsalı

Hadi çözün bakalım. Açıklamalı ama :) Şıklar bile bir facia ölüm! Ben yaşlanmışım geçmiş benden böyle soru falan : ) Tahammül edemiyorum artık bu soru bile ömrümden ömür aldı :P Ama sınava hazırlana fişek gibi delikanlılar ve kızlarımız hemen çözmüştür eminim.

Felsefeye zaten tahsil hayatım boyunca kıl oldum. Felsefe yapma! söylemini çok severim. Adamın kafasını ütülemekten başka bir şeye yaramıyor bence. Ne geçiyor elimize. Lütfen ya :) Ne kadar sığsın ayy ukturk demeyin lütfen:P Bu soruyu hazırlayan zihniyeti, felsefe hocalarına da en derin saygılarımı gönderiyorum. Soru falan boşverin de, bu soruyu yazan amcayla tanışmak istiyorum ben. Kesin kafa adamdır :)

Bu nedir ya haha okudukça gülüyorum "hey, ağzına attığın bir aspirin mi yoksa alışılmamış türden bir fil mi?" Filli boya bu fili reklamda oynatsın çok tutar vallahi :P fil beyazı :)

24 Mart 2011 Perşembe

0

İmamın Ordusu kitabı ve yayınevi baskını

Merhabalar. Bu yazıyı dün yazacaktım ama bloga erişme güçlüğü çektim sonra da keyfim kaçtığından dolayı bugüne kaldı. "Ergenekon her yere kon" soruşturması kapsamında İthaki yayınevine yapılan baskından haberiniz vardır sanırım. Haberleri izlediğinizi varsayıyorum. Yapılan baskın daha basılmamış olan hatta basım hazırlığı dahi yapılmayan bir kitabın yayınlanmasından duyulan korkudan dolayı yapıldı kısaca.


Bu nasıl bir korkudur ki arkadaşlar artık kitabın içerisinde neler yazıyor polis teşkilatı içindeki cemaat yapılanmasının yaptıkları ve bunların kim oldukları! yazıyor ki böyle telaşla yayınevini basıp bilgisayardaki kitap dosyalarını imha edebiliyorlar. Öyle şuursuzca hareket edebiliyorlar. Zaten bu imam ile ilgili şu ülkede kim ters bir şey yapmışsa görevi ne olursa olsun ya görevden alındı, ya öldü ya da hapse atıldı DARBE!! şüphesiyle ya da orada buradan kasetleri ortaya çıktı. Her türlü tezgah var bu sözde!! müslamanlarda. Her yol mübah bunlara her şeyi biliyor herkesi dinlediklerinden, o zaman cehennem ateşinin de onları beklediğini iyi biliyorlar iftira ve santajlarından dolayı! Biliyorlardır eminim, taklit ederken öğrenmişlerdir bir şeyler.

Kitabın ismini söylemedik. Kitabın ismi "İmamın Ordusu". Galiba cemaat adına hareket eden devlet görevlileri (aslında ülke için hareket etmeleri gerek ama bu cemaat denen "virüslü organizma" her yerde) kitabın ismini beğenmediler. Ordu falan sonuçta ülke içinde nefret ettikleri bir kurum. Hep kitabı yazan yazarın hatası. Bana sorsa ben daha güzel önerilerde bulunurdum ona o zaman da kimse rahatsız olmazdı cık cık :)

Kitabın ismini "İmamın öpücüğü" veya "İmam ve Saz Arkadaşları" yapsalardı ne baskın olurdu ne de bir şey :). Ağlanacak halimize aslında böyle gülüyoruz ama elden de başka bir şey gelmiyor bu imam ve saz arkadaşlarına yönelik. Yıllardır palazlanan bir imamın yolunda giden saf ve temiz niyetli arkadaşların varlığından çok iyi haberdarım. Bu arkadaşlar görmüyor mu bu örgütlenmenin ülke yönetimini nakış nakış işleyerek sömürge düzenine doğru sürüklediğini ve seçimlerden sonraki anayasa çalışmalarıyla ülkeyi eyaletlere bölmeye çalışacaklarını. Seçimlerden sonra görürsünüz ülkenin doğusu batısını. O zaman vebalini siz düşünün atalarımızın kanlarıyla suladığı bu toprakların iki çapulcuya peşkeş çekildiği günün.

Zaten bu vatanı soyan hırsızlardan oluşan bir işadamları derneği ismi malum yeni anayasa taslağı hazırlayıp anayasada geçen ana dil Türkçe'dir, bayrak al yıldızlı bayraktır diye geçen hükümlere bile karşı olduğunu belirtti. Niyetleri bu kısaca. O gökte dalgalanan gururlandığımız ay yıldıza bile karşı bu coninin itleri, imamın köpekleri!!

Bu adamlara iyi niyetle yaklaşmamak gerek artık. Önceden iyi çocuklar diyordum sessiz sakin diye. Ama ne kadar sinsi bir yapı olduklarını gün geçtikçe görünce vazgeçtim bundan. Geçen gün bir ortamda tanıştığım gençlere de aynı şeyleri söyledim, itimat etmeyin, sözlerine güvenmeyin gerekirse de odunu verin! Gizliden gizliye bu ülkeye, bu topraklara, Türk insanına verilen savaşı görüyoruz artık ve biz de savaşırız diyebilmeli herkes! Demokrasi denen şeyden kimse bahsetmesin bu süreçte, biz demokrasi her şeyden önemlidir diyoruz ve bunu uyguluyoruz bu itler ise demokrasi diyor başka işler çeviriyor o kılıfın altında. Bir de "kaba kuvvet demokrasisi" var onu da tatmaları gerek bence gerektiğinde!

Biz millet olarak ne ordular gördük daha geçen gün andık ancak Bedrin aslanları onlar kadar şanlı olan Çanakkale kahramanlarını. Bu sinsi yaratıklar mı yıldıracak bizleri yeter ki köşemize çekilmeyelim, sessiz kalmayalım! Uyku modundan çıkalım köprüden önceki son çıkışı kaçırmayalım. Kaçırdın mı geçmiş olsun :) Baskın basanındır dönemine girdiler artık, hep bizler mi baskın yiyeceğiz, yeter lan. Geçmişte kendilerini yendik savaş meydanlarında şimdi de onların maşalarını bükeriz kırarız elbet!

Son olarak Türkiye'de özgürlükler genişliyor diyor ya bazıları. Tek gelişen özgürlük PKK özgürlüğü. Onlar vatana millete söver, askere kurşun sıkar sonra sınırda törenle karşılanır. Onun için yatacak yeriniz yok bunların zeminini hazırlayan siz efendiler!

20 Mart 2011 Pazar

0

Yaş 27 | yeni yaşımda kendime sözler verdim

Merhaba ben ukturk. Dün 19 Mart 2011 tarihi itibari ile 27 yaşında sayılıyorum artık. 1984 yılında başlayan bu serüven günler geçtikçe daha heyecanlı bir hal alıyor. Bazen ben bile şaşırıyorum. Şimdi siz gençler bilmezsiniz bu ukturk abiniz neler gördü neler geçirdi, ne savaşlar gördü, ne çileler çekti, ne ayrılıklar gördü. Hem bizim zamanımızda gençlik de bir başkaydı kızlar falan bizim zamanda kendi teklif ediyordu yaaa:P Ayrıca nerede o eski ramazanlar, insan özlüyor bazen, ne varsa bizim gibi eski topraklarda var...

Bu yazıyı dün yazmak isterdim tabii ama doğum günü kutlamayı sevmeyen bana sağolsun bazı arkadaşlarım sürpriz adı altında bir şeyler düzenlemişler ben de kıramadım gençleri madem dansöz getirmişsiniz, sonra yemek içmek almışsınız ziyan olmasın nimet diyerekten çalsın sazlar oynasın kızlar moduna girdim. Arkadaş kurbanıyım yani :( O yüzden kendime bu yaşıma girerken bazı sözler verdim. O sözleri burada sizlerle paylaşmak istiyorum müsadenizle, öhöömm :)


1. Artık kısa cümleler kuracağım. Mesela önceden "Handan canım vallahi süper görünüyorsun ne zamandır böyle bir güzellik ile karşılaşmamıştım sanki bir güneş doğdu sen girince odaya, maşallah." bu şekilde kurduğum cümleyi kısaltıp şöyle dile getireceğim. "Handan iş çıkışı bir şeyler mi içsek sonra da film izleriz?" Çok pratik değil mi hem daha dürüst yalancı iltifatlar yok. Harikayım.

2. Köprü trafiğinde sıkışıp kalınca "ne oluyor yaa ne var orada" nidalarıya arabadan dışarı çıkıp elimi belime koyup off poff deyip tekrar arabaya binip sonra camı açıp "hadi bee hadii" demeyeceğim. Çünkü hiç bir faydası yok, güzel sesime yazık. Ama umarsızca kornaya basabilirim, halkı proveke edebilirim, o da olsun artık :)

3. Bidost ve pippi haşmet gibi blogcuların blog yazarlarının dedikodusunu yaptığı chat sohbetlerine katılamayacağım artık. Böyle yalan yanlış şeylerle kafamı dolduruyorlar, beni gaza getiriyorlar. Dedikodusuz bir blog dünyası düşlüyorum. I have a dream!!1

4. Atık 27 olduğuma göre bayramlarda küçüklerimin elimi öpmesine izin vereceğim. Böyle uzatacağım hatta öpsünler diye. Harçlık yerine de çikolata vermeyi düşünüyorum. Parayı biz kolay mı kazanıyoruz lütfen. Yaşımın gereklerini yerine getireceğim yani bir abi olarak. Bana da bu yakışır.

5. 18-20 yaşlarındaki (ama benim kadar, dışarıdan baksan hiç göstermiyor) güzel güzel üniversiteli kızların bana "abi" dediği zaman üzülmeyeceğim. Kader yaşlanıyorsun ukturk deyip köşeme çekileceğim onları ite-çakala bırakacağım. Acı evet ama elden ne gelir.

Son olarak ise bu bir söz değil ama üzüntümü belirteceğim. Malumunuz bu dereotundan isimli şahsın doğum günü de 17 Mart. Yani o da bir balık burcu. Böyle bir adamla aynı burcu taşımaktan duyduğum acıyı anlatamam size. Böyle herifler yüzünden benim gibi harikulade balık burcu insanları şöyle böyle diye hor görülüyor. Bunu da burdan belirtmek isterim. Teşekkürler.

Hediyeleri lütfen danışmaya bırakınız. BlogMania olarak ilginize teşekkür eder, iyi bloglamalar dileriz... :P

17 Mart 2011 Perşembe

0

Leyla ile Mecnun - Dizi | sevdalılar beni anlar!

Merhaba, blogların hala tam anlamıyla açılmadığı bu güzel Mart gününde, Türk televizyonlarda izlediğim iki diziden biri olan Leyla ile Mecnun dizisi hakkında sizleri bilgilendirmedir niyetim. Niyetim ciddi. Müsaitseniz bu akşam daha önceki akşamlar olduğu gibi misafir olacağım evlerinize... Tabii dizi Trt 1 dizisi olunca böyle bir resmi giriş yapıyor insan, etkiliyor insani vallahi, TRT nan boru değil sonuçta öhömm :)


Evet efendim bu diziyi aslında tesadüfen keşfetmiştim 23 Şubat akşamı şurada şu yazıyı yazarken (yazıda da belirttiğim gibi) kanallar arası mütemadiyen zap yaparken kanallardan TRT1 açık kalmış, bak sen işte kısmete! Neyse işte sonra baktım dizi var, güldüm falan esprilere dedim TRT kedi olalı bir fare yakalamış falan derken öbür hafta bir daha izledim bakalım nasıl devam edecek diye sonra kendimi gülerken yakaladım ansızın. Tam benim zihniyetime uygun bir dizi çünkü. Neden mi açıklayayım memnuniyetle :P

- Öncelikle dizi de saf kalbi temiz delikanlı var. Adı Mecnun. Aynı ben yani bu konuda. Sadece benim adım Kaan onun adı Mecnun. İlk olarak buradan bir yakınlık hissettim. Bence kanka olmamızda bir sakınca yok Mecnun. Kağım açık sana!

- Sonra, dizide absürd espriler, anlar, dakikalar ve saatler geçmek bilmiyor. Absürdizmin doruklarında yaşıyorsunuz diziyi izlerken. En sevdiğimden. Olayların anlatılışı falan harikulade, adamlar yapmış!

- İsmail abi var orada bir tane. Bu Mecnun'un mahalleden arkadaşı diyelim. Adam komik gerçekten komik. Böyle hafif gerizekalı sanki ama iyi niyetli bir abimiz. Absürd olayının başlangıç noktası her zaman için, sağolsun güldürüyor beni :)



- Bir de Mecnun'un annesi var. Pakize galiba ismi. Annesi bizim Mecnun'u evlendirmek istiyor. Böyle kapı kapı kız arıyor o derece. Hatta Almanya'ya gidip kızlara bakıp albüm yapıp sonra da Mecnun'a gösterip, seç beğen al yavum diyor. Mecnun'da burun kıvırıyor. Aklıma teyzem geldi bana bir arkadaşının kızını anlatıyordu bir ara sürekli, o zaman anlamamıştım şimdi anladım vay arkadaş :P

- Son olarak kim var peki. Kim olacak Mecnun'un Leyla'sı var. Kız çok güzel abi. Böyle melek gibi bir şey. Sadece yüzüne bakmak bile insan huzur veri o derece temiz yüzlü. Ben sadece bakabilirim dokunmaya kıyamaz insan vallahi. Aşağıda fotoğrafıı görebiliyorsunuz bu İzmir'li güzelin. I love İzmir :P Ezgi için bile izlenir bu dizi. Respect!!


İzleyin arkadaşlar. Çarşamba günü TRT 1 22.00'dan sonra :)

Oyuncular: Ali Atay, Ezgi Asaroğlu, Ahmet Mümtaz Taylan, Asuman Dabak, İşdar Gökseven, Cengiz Bozkurt ve Köksal Engür

Yönetmen: Onur Ünlü

Senaryo: Burak Aksak

Tıs tıs tıs :)
0

Chanel yeni ojesiyle bizi yine hayran bırakmaya hazırlanıyor!


Chanel'in bugüne kadar çıkardığı her oje olay, kadınların vazgeçilmezi, markaların örneği oldu. Chanel hangi renk oje çıkarırsa o renk o sezonun "it" rengi oluyor. Temmuz ayında çıkaracak olduğu yeni rengi Chanel Graphite şimdiden bu yazın modası olacak gibi duruyor. Ben hatırlarsanız mor Paradoxal rengini çok beğenmemiştim. Ama bu renk beni şimdiden heyecanlandırdı! Heyecanla bekliyorum..
Kaynak: refinery29, Harper's Bazaar

14 Mart 2011 Pazartesi

0

Oje Sepeti | Blog

Merhaba, blogspot yasağı kaldırılmış sanırım. Yakında buralar yine vızır vızır ziyaretçiden geçilmeyecek anlamına geliyor bu. Vuuuuu! Bilmeyen de günde 5000 kişi giriyor falan sanır. Oysa işte ben giriyorum, bizim Ahmet, sizin Ayşe falan giriyor :) Neyse yasak falan derken ortalık dağıldı biraz toparlayalım blogu. Madem yine blogspot tıpkı 2008'deki gibi Digitürk denen sansür kurumunu yendi blog tanıtımlarıyla bunu kutlayalım istedim ben. Hem de çok güzel bir blog ile. Hem de daha taze fırından yeni çıkmış, dumanı daha üstünde bir blog ile :)


Blogun Adı: Oje Sepeti

Evet, blogun isminden de anlaşılacağı üzere bir oje olayı var blogda. Daha önce buna benzer bir konsept ile karşılaşmamıştım ben. Güzel bence. Yani bir kız olsam böyle bir blog olsa böyle hayırsever bir blogcu ojelerini, oje ile ilgili bilgileri, beğendiklerini beğenmediklerini anlatsa bana hemen takibe alırdım. Oje yahu, şunun şurasında hepimiz yani siz hepiniz, ben değil, oje süren insanlarsınız (kızlarsınız). Ben mesela oje sürmeyen ya da özensiz süren kızları hemen parmak ile gösteriyorum. "Aaa kıza bak ojesini gördün mü Necati, allah başa vermesin o ne öylee aaa O_o"

Blogun sahibi kim derseniz. Çok güzel bir insan. Yıllardır severek okuduğumuz blogculardan. Daha önce bu sayfalarda da hem eski blogculardan (şimdi yok:D) Babegazelle'nin yazdığı yazıyla Bilinçsiz Karalamalar blogundan (pek güzel) hem de Senin Annen Bir Melekti Yavrum isimli bir diğer konsept blogundan bahsetmiş olduğumuz Tuba. Hangi Tuba derseniz hangi tuba olacak vizonetele tuba olacak değil ya tivitirtuba hehe :) Biliyorum çok komiğim :/

Evet güzel Tuba blogunu peki bize nasıl sunmuş, hani aklında hala soru işareti olanlar varsa aranıza Tuba'nın tanımı ile eminim vazgeçecekler bu inatlarından. Evet Tuba sendeyiz:

"Onlarca ojesi olduğu halde her gördüğü ojeyi rengine bakmaksızın alma hastalığına yakalanmış bir kızın dramını aktaracağım sizlere. Okurken gözyaşlarınıza engel olamayacağınız, her oje manyağının arşivinde bulunması gereken bir başyapıt bu. Kısaca bir oje hastasının blogu... Evet ukturk sendeyiz yeniden."

Ya böyle işte. Umarım uzun soluklu bir blog olur. Olsun hatta. Böyle belli bir konuya eğilmiş bloglar pek güzel bence. Hem oje ihmale gelmez, genç kızların Tuba'nın önerilerine ihtiyaç duyacağını düşünüyorum. Hatta duyduğuma göre Tuba'nın blogunu okuyup ojesini değiştiren bir liseli kızımızın kısmetleri açılmış. Teklif üstüne teklif alıyormuş. Oje işte ihmale gelmiyor. Mesela be bile şu yaşıma geldim ukturk kadınlarda önce nereye bakarsın derseniz önce ojesine bakarım güzel mi diye. Güzel değilse ıhhh valla olmaz. Oje de oje.

Neyse çok gevezeleştim yine ben, gideyim. Taşırmadan oje sürmeler olsun efenimm, hemen kurusun, aşk olsun meşk olsun :P

10 Mart 2011 Perşembe

0

Her yerde "kar" var, ah le yar yar...

Merhaba, blogların hala kapalı olduğu şu günlerde kendimiz çalıp kendimiz söylediğimizden mütevellit, yeni yazı dizisi denemeleri yapmak için çok ideal böyle şeker gibi pamuk gibi ortam var. (cümle devrik oldu sanki, olsun önemli olan insanlık) Hatta bu boşlukta çok iğrenç ötesi espri denemeleri yapmak istemiyor da değilim hani. Ama daha cesaretimi toplayamadım, inşallah bu blog onu da görecek, neler görmedi sevgili blog severler. Sarışın gördü, esmer gördü, kızıl bile gördü... Neyse efendim yeni yazı denememin adı falan yok ama Yani kısa kısa maddeler halinde anadolunun bağrından kopup da gelen notlar, bilgilendirici detaylari öneriler, çapsız komiklikler falan olacak. Ve her yazıda farklı bir konseptimiz olacak. Ana konu diyebiliriz :) Bu muhteşem ötesi fikir nereden aklıma geldi derseniz rüyamda gördüm, (ne kadar yalancıyım ben bile inanmadım ama siz inanın). Evet başlayalım!

Ana konu (anakonda): KAR

- Ankara'lılara tavsiyem gece yatarken şu şekilde dua etmeleri. Yoksa bu lanetten kurtulamayacaklar bir ömür boyu. Elleri açmak suretiyle "Allahım lütfen 06MelihGökçek başkanım milletvekili olsun, o bunu hak ediyor, ülkemizin onu ihtiyacı var. Ankara'daki görevini tamamladı gitsin artık, lütfen lütfen yaa ağlarım bak" demeleri onların Melih'ten tek kurtuluş yolları. Yoksa "Yollar tuzlanıyor, inanmıyorsan tat istersen" cümlesini daha çok duyup ama karda kışta yolda kalmaya devam edeceksiniz. Siz kendinize bakın İstanbullular derseniz biz alışığız yolsa kalmaya, kaderimize boyun eğdik ama siz yapmayın bari kurtarın kendinizi:P (Hımm tuz da birinci kaliteymişşş)


- Bu İzmirlilere üzülüyorum ben vallahi. Antalya'da bunun içine giriyor aslında. Yaz aylarında herkesin gözdesi olan, gençlerin aralarında "abii gel İzmir'e gidelim denize falan gireriz, iki kız keseriz falan, Isparta kesmiyor artık" gibi konuşmalara sebep olan bu güzide iki şehrimiz kış aylarında özellikle kar yağdığında adam yerine konmuyor. İzmir'e yağan kar İzmir'deki soğuk (hava 8 derece üşüyoruzZzZ) hep fasülyeden saylıyor. Ben İzmirli olsam alınırım arkadaş, bizde de üşüyoruz az da olsa bize de yağdı kar diye söylenirdim. Resmen ayrımcılık. Buradan tüm İzmir'li kızlara sesleniyorum. Soğuk kış günlerinde yanınızdayım, korkmayın yalnız değilsiniz bana anlatabilirsiniz kar yağışını... Canlarım benim.

- Bir de kar yağınca klasik haber biçimi nedir biliyor musunuz. Bisküvi denince akla hemen onun adı geliyorsa, kar deyince de bu haber şekli geliyor akla. "Evet bir yerde denize girerlerken, bir yerde kara kış hüküm sürüyor sayın seyirciler" Bence adalet değil bu. Toros'da kar yağsın Anamur'da ayva çiçek açmış yaz mı gelecek türküsü söylensin. Arada 40 km var lan ayıp. İşte o haber!! Hiç yakıştıramadım Anamur halkına, ben onlardan toroslara çıkıp kar yağışına maruz kalan dostlarına destek olmalarını, kameralara önünde "Ankara'daki ve İstanbul'daki dostlarımızın çilesini paylaşıyoruz" demelerini beklerdim. Öyle Anamurumuz güzel demekle olmuyor, bir hediyenizi görmedik daha yıllardır geliriz gideriz. Ancak muz verin, muzdan tiksindim lan!


- Çocukların kar sevinci! Yukardaki çocukları görüyorsunuz. Soğukta yöresel kıyafetlerini giymişler, karın gelişini kurtluyorlar sanırım. Kar sevinci demiş çünkü. Bu fotoğraf Trabzon'un Şalpazarı ilçesinden. Şalpazarı'nın çocukları karı böyle kutluyormuş demek ki. Ne güzel, ne sevimli ama bir o kadar da ilginç. Ya bizim İstanbul'ûn çocukları, aile terbiyesi almamış zibidileri vb.. nasıl kutluyor peki karın gelişini. Evlerin camlarına kar topu atarak.! Buradan o zırzoplara sesleniyorum bakın da örnek alın, öyle kutlanmaz böyle kutlanır kar. Çocuk var çocuk var işte. Biz böyle miydik hiç camlara kar mı atardık, kardan kaleler yapardık içine torpil atardık veya kardan adamın burnu torpil olurdu, fitili yakar kaçardık kafası uçardı, yaratcıydık, usluyduk biz :P
**
Haftasonu ısınıyor havalar. Bir piknik yaparsınız artık bu hafta olmazsa öbür haftaya. Benim yerime de yapın nan çok severim ben böyle şeyleri ama gidecek adam bulamıyorum insanlar entel olmuş arkadaş, nasıl arkadaşlarım var yanlış yerde yanlış insanlarla yaşıyorum :P

Bitti.

6 Mart 2011 Pazar

0

30 dolarınız yoksa blog yazmanıza gerek yokmuş?

Merhaba sevgili seray severler flaş bir gelişme ile birlikteyiz. Bir blog gurusunun buyurduğuna göre 30 dolarınız yoksa blog yazmanıza gerek yokmuş! Yaaa öyle yıllardır boşuna yazıyorsunuz oğlum, 30 dolarınız bile yok eheh senden blogcu mu olur ayrıca köy ve kasaba da olmaz. Aha abi al 30 dolar vereyim benim de yazmama gerek olsun demenize gerek kalmadı artık çok geç yavrum.... ıvır zıvır.....

Evet işin geyiğini bırakacak olursak (çok zor oluyor benim için bu geyiği bırakmak, anlatamam size ) .com domaine sahip, bir WP teknoloji blogcusunun şu digiturk sansürü ile ilgili yazmaya çalıştığı yazsının bir bölümünde aynen şöyle demiş. Canım benim!
Siz hala blogspot mu kullanıyorsunuz?

..... Ziyaretçi kaybetmektense taşıyın WordPress’e yada kendinize özel bir domain alın senede 30usd veremeyecekseniz zaten blog tutmanıza gerek yok. Siz blogspot’dan blogunuzu taşıyın yarın blogspot böyle adamlara zaten prim vermeyecektir. Ziyaretçi kaybetmektense kocaman banneri olan free yerlerde yazarım. Ziyaretçi kaybetmeyi daha ne kadar göze alabilirsiniz?

Kalemine, pardon klavyene kurban senin. Biliyor musun şu sansür denen şey en çok senin gibilere yakışır. Çok düşündün mü acaba bu cümleleri yazarken öyle saç uzatmaya benzemiyor değil mi bu cümleleri kurmak veya markaların, sitelerin, onun bunun, kim olursa olsunun düzenlediği yarışmalara katılıp "arkadaşlar iki like atsanız elinize mi yapışır, şu laptop benim olsun" ya da sandalye, telefon, çamaşır askısı, ütü masası... ne olduğu önemli değil bedava olsun da, ne koparırsak o kar bir blogcu olarak. İyi ki sizin gibilerin tek elinde değil bu işler. Yoksa blogger=beleşçilik olacak vallahi. (Bana hediye göndermediklerinden dolayı çamur atıyorum :(( oysa bir telefona ruhumu bile satarım:(( )

Bir de sürekli ziyaretçi kaybetmektense demiş durmuşsun. Her şey ziyaret mi arkadaşım. Yazmak için yazmıyor musun sen, haaa pardon sen blog işini ticarete dökenlerdensin, şu şunu versin bu da bunu biraz google adsense'den damlarsa allah bereket versin, sonrada "I love blog" di mi :P

Ayrıca o 30 usd'yi vermeyen ama her gün bloglarına girip okuduğumuz ne güzel insanlar var sen biliyor musun. Hem de FENOMEN olmuşlar(haha biliyorum ne iğrenç bir kelime ama demek zorundaydım, hbba sen bir fenomensin haha) Hem senin ve senin türevlerin gibi film galası, eşantiyon, hediye peşinde koşmuyorlar, sadece yazıyorlar. Örnek vermeme gerek yok sanırım, her şeyi benden bekleme 30 dolarım bile yok sonuçta, eziğin tekiyim bir blogspot kullanıcısı olarak.

Hımm şimdi sen 30 doları verdin diye ne oldun? En iyisi mi oldun. Sen gel, ben sana her ay 300 dolar vereyim, sen de bırak bu işleri çek elini eteğini blog işinden. Daha güzel olur bloglar için. Sen değil belki ama sana benzerlerin, amirlerin yaptıklarını biliyor musun ben söyleyeyim sana;

+ nokia 1453-10 çıkmış hadi bir inceleme yapalım, iki fotosunu çekeriz, kamerası var desek yeterli olur zaten...
- abi daha hediyesini göndermediler inceleme için, olmaz bedava bedava
+ haklısın Necati olmaz, o zaman bari şu ipad hakkında konuşalım
- ya sansür olmuş blogspot'a onu mu yazsak ki önce
+ boşver ya ipad varken oğlum, hem digiturk küser, TRT kızar falan abileri küstürmeyelim, yemişim bloggerı!
- Heee di mi 30 dolarları yoksa yazmalarına gerek yok zaten ezikler!!
+ ipad 2 vıdı vıdı.. ahey aheyy...

Kısacası Blogger kullanan kitleyi ezmeye çalışmak bence kendi yetersizliğini kapatmak gibi bir şey, domain almaya ne var oğlum, önemli olan insanlık :P Teklifim hala geçerli ayda 300 dolar bağlayayım sana sen de bırak bu işleri, yazma böyle şeyler!

"Kaç kere söyledik biz çocuk sana
Bir türlü kulak asmadın lafımıza
Hadi bırak onları gel yanımıza
Gel gel gel bloggera gel
Bilmiyorsan sana öğretirler
Gel gel gel bloggera gel
Bloggerdakiler kan kardeşler" :P

3 Mart 2011 Perşembe

0

Evde kalmış blogcu kızlar | E sınıfı

Merhaba, daha önceki yazıda da dediğim gibi blogların karanlık güçler tarafından kapatılması yazmamıza engel değil. Blogunu bırakıp giden başka servislerle aldatan bizden değildir. İki cihanda yakası bir araya gelmez:P Neyse bugünkü konumuz blogcu kızlar! Evet blogcu kızlar. Bir daha tekrar etmeme gerek yok sanırım. Ama blogcu kızların bir sınıfı olan E sınıfı "evde kalmış blogcu kızlar" bugünkü inceleme sahamız. Daha sonra diğer sınıflara geleceğiz. İnsanları çeşitli sınıflara sokmaya çok bayılıyorum ben, neden acaba ya eskiden bir ingliz lordu falan mıydım acaba veya en eziğinden Hindistan'da bir parya bile olabilirim:( Önemli olan insanlık sonuçta değil mi ey deretoundan. Evet sınıflandıralım blogcu kızlarımızı sınıf sınıf ayıralım aralarına nifak tohumları serpelim, ne de olsa eskiden bir ingiliz lorduydum iyi bilirm bu işleri. Öhöömm :)


- Evde kalmış blogcu kızlar

Bunu yazmak için çok düşündüm ama şeffaf ötesi bir blog yazarı olduğumdan yazmaya karar verdim. Korkmuyorum:/. Çünkü var böyle bir kitle. Evde kalmış olmanın sıkıntısını blog yazarak gideriyorlar. Yazılarından bunu anlamak gayet mümkün. Bazısı bunu belli etmiyor, "ayy bu dünyaya çocuk getirmek istemiyorum ben, ayrıca daha aradığım tipi bulamadım, şunun kaşı var bunu da gözü var." Hııı yedik bizde yaşı olmuş bilmem kaç hala bir çıtır kız havaları.

Bak ben 27 oldum her gün ağlıyorum bekarım diye göz yaşlarım kurudu, gözlerimden akan yaşlarla havuz yaptırdım kendime yüzüyorum hafta sonları yaa. Erkek adam da sorun olmuyor da evlenmemek, kadınlarda olur ama bu sorun. Evde kalmış derler!:P Blogcusun diye hakkında dedikodu yapmayacaklarını mı sanıyorsun, bloglar arasında bile yapılıyor. Ben kaç tanesinden duydum, ayıpladım tabii ben yapmayın etmeyin yazıktır günahtır dedim ama dinletemedim :) Eş-dost, hısım, akraba arasında olanı söylemiyorum bile...

- Handan ne oldu Handan, evlendi mi o, hani şu Neriman'ın kızı Handan.
* Hangi Handan yahu hemşire, Nazan'ın kaynının kızı Handan mı?
- Evet yaa sidikli Handan yok mu o işte.
* Haa! Yok yok evlenmedi daha, blog mu ne yazıyormuş anası dedi.
- Hehe salak! Blog da neymiş erkeklerle mi konuşuyormuş orada yoksa, vay başımıza gelenler!
* Hee galiba, sonu son değil Allah başa vermesin, bizim de kızımız var, büyük konuşmayalım hemşire!

Haha :)

Bir de bu evde kalmış blogcu kızların beğendiği erkek tiplerini falan inceledim (yıllarımı verdim bu araştırmaya, kimlere gülücük saçmadım beğendiği tipi öğreneceğim diye. Kendimi feda ettim bilim yoluna. Psikolojim bozuldu düzeltecek bayanlar arıyorum. Tel: 0532 444 0 532)

Hımm ne diyorduk. Evet, hep kelleri seviyorlar. Kel. Bildiğin kel. Hani ampül gibi olanlardan. Böyle güneşe çıkınca parlayanlardan. Ayna gibi maşallah hah işte onlardan. Vursan tok bir ses çıkar sanırsın kavun karpuz öyle bir şey. Anladın sanırım. İlginç değil mi, ben de şaşırdım yani böyle gür saçlı, balık burcu, daha genç, işinde gücünde, esmer erkekler varken neden kel arkadaşlar. İnsanın kel olası geliyor bazen sayın seray severler.

Kel arkadaşları sevmediğimden değil, sadece biraz alınları açık o kadar! Ayrıca bu evde kalmış blogcu kızların kelleri seçmesinin nedeni ise çok basit aslında. Diğerleri bakmıyor ondan. Başka şansları kalmamış, ondan seviyorlar. Bu ne sevgi bu ne ızdırap. Ama bir avantajı var kel sevgilinin. Kelinden öpebilir, ısırabilir. Off romantizmin dorukları bu olsa gerek. O diş izleri, o ruj izleri kendimden geçtim sonra tuzlu ayran içtim geçti.

Daha fazla süstlerine gitmek istemiyorum, bu enerjimi D sınıf blogcu kızlarda boşaltacağım. Yakında!!:P Bu yazdıklarım asparagas, oramdan buramdan uydurduğumu sanıyorsuuz değil mi. Çok yanlıyorsunuz çok ben hiç öyle birine mi benziyorum. Beni HBBA gibi veya bidost gibi blogcularla karıştırmayın lütfen. İlkeli ve dürüst blogculuğun sesi, ukturk 2008'den beri...

1 Mart 2011 Salı

0

Mucizeler yaratan Neu Lash

Bu aralar kirpik uzatan ürünler pek bir moda.. Her gün yeni bir marka kirpik uzatıcı ürünler çıkarıyor. Peki bu ürünler arasında en kuvvetlisi hangisi? derseniz işte buna verilecek tek cevap Neu Lash kirpik uzatıcı

 
Türkiye'ye henüz yeni geldi ve sadece Harvey Nichols mağazalarında kozmetik bölümünde satılıyor. Bu ürünle tanışma hikayem şöyle gerçekleşti. İstanbul'da bu ürünü bulamayıp "bize n'olur getir" diyen arkadaşlarımın ısrarlarıyla onlara bir kaç kutu satın aldım. Kullanan arkadaşımda sonuçları görünce şoke oldum. Bende kirpikleri öyle çok uzun olan bir insan değilim ve şimdi bende kullanmaya karar verdim. Daha yeni başladım ama etrafımda kullanan herkes bu ürünün bir mucize olduğunu söylüyor. Sonuca ulaştığım zaman kendi kirpiklerimde nasıl bir sonuca ulaştığımı sizlerle paylaşacağım ama bu sırada sizde benim gibi bu dertten muzaripseniz işte önerim mucizevi Neu Lash.. 
 Harvey Nichols Istanbul
Kanyon Alışveriş Merkezi
Levent - İstanbul
Tel : 0 212 319 11 76

Harvey Nichols Ankara 
Kentpark Alışveriş Merkezi
Çankaya – Ankara
Tel: 0 312 219 93 49





0

"We hate bloggers, we are Digitürk" | #blogumadokunma

Merhaba, bundan 2-3 sene önce de blogger düşmanı digitürk'ün engellediği blogspot blogları şu an itibariyle kapılarını yine normal kullanıcıya kapadı. Normal kullanıcı diyorum çünkü blog yazan az çok blogları okuyan arkadaşlarımız ufak tefek değişikliklerle girebilir okuyabilir zaten, o açıdan bir sorun yok. Mesela ben o mahkeme yazısını görmedim hiç google public dns sayesinde. Bu kez ki sansürün mimarı sizi hiç şaşırtmayacak. Digitürk. Ülkemizin en sansürü seven kurumu. Digiturk sansür sever! Sloganlarını bu şekilde düzeneleseler bence harika olur ya da şöyle de olabilir "we hate bloggers, we are digiturk" off bu daha güzel oldu, çok yakıştı:P


Sevgili digitürk kapatma ile ilgili bir de açıklama yapmış, işte burada. Bu kadar tepki geleceğini beklemiyordu galiba. Enngellediği kesim yazan kesim, böyle sesi çok çıkan, haksızlığa gelemeyen bir kesim kısacası koyun değiller. Digitürk 2 kuruş kaazanayım derken 10 kuruş kaybedecek haberi yok. Kendi ipini kendi çekti, ayağını kuruşunu sen sıktın oğlum!!

Açıklamanın başında ("tüm kamuoyunun bildiği üzere, DIGITURK Türkiye Futbol Federasyonu’nun yaptığı ihale neticesinde 321 milyon dolar ödeyerek Süper Toto Süper Ligi maç yayın haklarını almıştır.") böyle demişler. Yani meali şu; "arkadaşım ben o kadar para verdim, hatta fazla verdim:( o yüzden kapatırım sanane, bloglardan banene, topunun...!"

Mesela yurtdışındaki maçlar yabancı sitelerde cayır cayır yayınlanıyor. Hem de nasıl çeşit çeşit. Ama ben hiç duymadm oradaki yayın kuruluşlarının komple bir blogspot veya WP'yi engelleme çabalarını. Onlar salak mı? Digitürk denen şirketten daha da fazla para ödüyorlar hem de. Eeee? Ayrıca digitürk kaçak yayın izleyen insanların blogspot kapatılınca gidip digitürk abonesi olacağını mı sanıyor. Çok beklersin o adama yine girip izleyecek, sen de ehehe engelledim demenle kalacak biraz daha abone kaybedeceksin, marka imajını söylemiyorum bile.

Biz digitürk'ü geçen aylarda kapatmıştık zaten kablotv vardı. Geçtik teledünya'ya bir de. Ohh miss. Hem daha ucuz onda da var bir sürü kanal. Sanki digitürk'ün dandik sinema kanallarını muhtacız, maçı da izlemeyiz ne olacak yani! Herkese aboneliğini sonlandırmasını talep ediyorum. Paket yayın istiyorsanız seçenek çok, dsmart var, teledünya var (ki tavsiye ederim). Böyle sansürcü zihniyetlere para kazandırmayın.

Bir de blogunu WP'ye taşıma telaşında olanları görüyorum, nereye birader, soruyorum nereye!! Hemen bir sıyrılma çabaları. Sonra da ayy blogum kapandı kapanır tabii. Hiç açılmazsa da ben periyodik olarak yazdığım yazılara devam edeceğim, herkesden de öyle yapmasını temenni ediyorum arada maç linki de paylaşırız haha :)

Sonuna kadar blogspot lan! O kadar:P
back to top